YAKIN DÖNEM TÜRKİYE TARİHİNDEKİ AYAKLANMALARIN MODELLENMESİ (1800-1938)

Yazı: ermenisorunu.gen.tr  ///  01.12.2019

Yazar: ÖZGÜR KÖRPE
Danışman: YRD. DOÇ. DR. YAVUZ SELİM KARAKIŞLA
Yer Bilgisi: Harp Akademileri Komutanlığı / Stratejik Araştırmalar Enstitüsü / Strateji ve Stratejik Araştırmalar Anabilim Dalı
Konu: Siyasal Bilimler; Türk İnkılap Tarihi

Yüksek Lisans Tezi (2012)

Özet: “Ayaklanma kavramı uzun bir süredir askerî literatürde kullanılmakla birlikte; gerilla savaşı, gayrinizami savaş, direniş, anarşizm, terörizm gibi yakın anlamlı kavramlarla iç içe geçmiş durumdadır. Bu durum ise, ayaklanma kavramına yüklenen anlam üzerinde derin tartışmaları beraberinde getirmektedir. Hem anlam ayrımını hem de doktrinel ayrımı esas alarak yapılabilecek özgün bir ayaklanma tanımı şu şekilde olabilir: ‘Ayaklanma; sosyo-ekonomik temelli, hakim otoriteyi hedef alan, tercihen safhalı bir stratejiye, karmaşık ve uyabilen bir örgüt ağına sahip, siyasi emellerine ulaşmak maksadıyla; her türlü düzenli ya da düzensiz çatışma biçiminden yararlanan, uzun süreye yayılmış bir halk hareketidir.’ Ayaklanma kavramı geride kalan yüzyıllar boyunca meşruluk sarmalı içinde bir çıkış yolu aramış, bu ışığı onsekizinci yüzyılda direnme ve ayaklanma hakkı adıyla bulmuştur. Ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllar, ayaklanma fikirlerinin uygulamaya sokulacağı ve doktrinleştirileceği çağlar olacaktır. Ayaklanmaya bakış, güvenlik çalışmalarının evrimine paralel olarak değişmektedir. Sözgelimi, klasik ayaklanmaya karşı koyma teorisi uzunca bir süre ayaklanmaların sosyal sistemler olduklarını iddia etmiştir. Karmaşıklık teorisi sosyal sistemlerin aynı zamanda organik sistemler olduğunu göstererek; onların da hücreler, organizmalar ve eko-sistemler gibi yaşayan sistemlerle benzer özelliklere sahip olduklarını ortaya koyar. Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmud saltanatlarını kapsayan yarım yüzyıllık dönem, ayaklanmaların seyrini değiştiren bir etkiye sahiptir. Balkanlar’daki ayrılıkçı ayaklanmaların tohumları bu dönemde atılmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Arap dünyasındaki Vahhabi ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa ayaklanmaları da bu dönemin ürünleridir. Doğu Anadolu’da merkezîleşmeye karşı meydana gelen aşiret ayaklanmaları da bu dönemde çıkmışlardır. Ondokuzuncu yüzyılda gayrimüslim teba arasında ortaya çıkan milliyetçilik cereyanları, dil ve etnik temelden ziyade dine dayanmaktaydı. Din, Müslüman Türkler ve Hıristiyan teba arasında, ırka dayalı ve kültürel asimilasyonu engellemiş, geçmişin Altın Çağları’na ilişkin hatıraların canlı tutulmasını sağlamıştır. Kilise de, ayrılıkçı hareketlerin başladığı dönem öncesinde, ortak ve güçlendirici bir bağ vazifesi görmüştür. Aynı dönemde Arap, vilayetlerinde merkezî idareye karşı gösterilen tepkilerin dört temel nedene dayandığı görülmektedir. Bunlar; batılı devletlerin tahrikleri ve yönlendirmeleri; Osmanlı yönetiminin merkezîleşme ve ıslahat politikaları; bazı yerel liderler ile merkezden gönderilen idareciler arasındaki anlaşmazlıklar ve bu liderlerin kişisel ihtirasları ile ekonomik nedenlerdir. Ayaklanma sahnesine en son Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihî, sosyolojik ve kültürel menbaı olan Anadolu katılmıştır. Doğu Anadolu sorununu, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeni ve Pontus odaklı; Cumhuriyet döneminde ise Kürtçülük odaklı değerlendirmek uygun olur. Dolayısıyla, Ermeni ayaklanmaları, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Dönemi ayaklanmaları da hesaba katıldığında; Doğu Anadolu bölgesinde 1908’den 1930’a kadar, neredeyse kesintisiz bir silahlı çatışma dönemi yaşanmış olduğu söylenebilir. Ondokuzuncu yüzyıl boyunca, Osmanlı İmparatorluğu kapitalizmle bütünleşme süreci içinde geriledi ve çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin başarıya ulaşması sonucu parçalandı. Babıâli’nin her ekonomik buhranda aldığı yetersiz tedbirler, zaman içinde ülke genelinde toplumsal memnuniyetsizliğe yol açtı. Yabancı devletlerce istismar edilen hoşnutsuzluklar, özellikle imparatorluğun yabancı devletlerle temas sağlayan bölgelerinde, toplumsal tepkilere ve ayrılıkçı ayaklanmalara dönüştü. 1815 Viyana Kongresi’nde dile getirilen Şark Meselesi; Avrupa’da çıkması muhtemel krizleri ve Avrupa monarşilerine karşı tehditleri önlemek gibi iyi niyetli bir düşüncenin ürünü gibi görünse de, kongreye katılan devletlerin her birinin, kongrenin sonuçlanmasından sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun muhtemel dağılmasını, kendi çıkarlarına uyacak biçimde kontrollü bir hale getirmeye gayret ettikleri görülmektedir. Bu gelişme, dış desteğin önemli bir role sahip olduğu yakın dönem Türkiye ayaklanmaları için önemlidir. Ayaklanmaların ortak özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan, ‘Organik Sistem Modeli’; Bölge, Gerekçe, Hedef, Lider Kadrosu, Örgüt Yapısı ve Asi Profili, Çatışma Süresi, Zamanlama, Kuvvet Oranları, Silahlar, Sivil Savunma Kuvvetleri, Kolluk Kuvvetleri, Din ve Mezhep, İtibar, Şehirlileşme, Güvenli Üsler (Korunaklar), Hükümetin Rejimi, İdeolojiler Öyküler, Stratejiler, Taktikler, Karşı Koyma Prensipleri, Temin Yöntemleri, Finansman, Propaganda ve Sonuç ölçütlerine dayanır. Ağ modeli ise, ayaklanmalar ve aktörleri arasındaki bağlantıları belirlemeyi amaçlar. Her iki modeli içeren Karmaşık Sistem Modeli ise, yakın dönem Türkiye ayaklanmalarıyla ilgili bulguları, mümkün olan en basit bir şekilde ortaya koymayı amaçlamaktadır.”