Bu dönemin en temel özelliği Ermeni sorununun Osmanlı’nın iç dinamiklerini ilgilendiren bir mesele olmaktan çıkıp uluslararası bir hale gelmesidir. Bu çerçevede, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yahut yaygın bilinen ismiyle 93 Harbi sonrası imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. ve Berlin Antlaşması’nın 61. Maddesi başat önemdedir. Bu maddelerle Osmanlı Devleti, Vilayet-i Sitte’de özellikle Rusya ve İngiltere nezaret ve kontrolü altında Ermeniler lehine ıslahat yapmayı kabul etmiştir.
Böylece 1908’e kadar sürecek bu dönemin temel aktörleri belirlenmiştir. Bunlardan birincisi, Osmanlı’da yaşayan gayrimüslimlerin doğal hamisi olarak ortaya çıkan büyük güçlerdir. İkincisi, büyük güçlerin desteğini arkasına alan ve böylece yakın hedefi otonomi, uzak hedefi bağımsızlık olan bir sürece daha sıkı sarılan Ermeni milliyetçiliğidir. Üçüncüsü, 93 Harbi ile birlikte Kafkasya ve Balkanlardan gelen büyük göçmen kitleleridir. Dördüncüsü, Doğu Anadolu coğrafyasındaki diğer etnik nüfusun devrimci, milliyetçi yahut sosyalist Ermeni örgütlerin karşısına yerleştirilmekle yeni tarzda bir siyasi aktör olarak ortaya çıkmasıdır. Toprak kayıpları, Büyük Güçler, milliyetçilik, idari talepler, göç ve cemaatler arası şiddet gibi birbirini etkileyen ve tetikleyen meselelerin doğrudan muhatabı olan Osmanlı emperyal yönetimi de bu sürecin son aktörüdür.
Bu çerçevede, literatürde üzerinden tartışma yürütülen konu başlıkları 93 Harbi ve Berlin Antlaşması, nüfus meselesi, Ermeni devrimci örgütlerinin kurulması, 1890’lardaki olaylar, II. Abdülhamit’in konuya bakışı, Rusya ve İngiltere’nin konuyu tetiklemesi, yüzyılın başında başlayan ve halen devam eden misyoner faaliyetleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurulması, Osmanlı muhalif hareketleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Taşnakların ittifakı ve II. Meşrutiyet’in kurulması şeklinde sıralanabilir.