Bu yazıda, Ermeni sorununda soykırım tezini kabul edenlerin “Ermeni Soykırımını Anma Günü” olarak gördükleri 24 Nisan 1915 tarihinde nelerin yaşandığına ilişkin farklı görüşler ve bu görüşlerin dayanakları ele alınacaktır.
Tarihyazımında, dünya çapında tartışılan, parlamento kararlarına sokulan, yıldönümlerinde anma toplantıları düzenlenen 24 Nisan 1915 tarihinin aslında ne olduğuna ilişkin iki ana yaklaşım görülür. Ermenistan, Ermeni diasporası ve bu aktörlerin etkin olduğu ülkelerde 24 Nisan, “Ermeni Soykırımı”nın başlangıcı olarak ele alınırken; diğer tarafta bu tarih, yarısından fazlası başkent İstanbul’da olmak üzere toplam 556 komite mensubu olduğu düşünülen Ermeni’nin topluca tutuklandığı tarihi ifade eder. Konunun ilgi çekici yanlarından biri, soykırım tezini savunanların Sevk ve İskan Kanunu’nun (Tehcir Kanunu) çıktığı 27 Mayıs 1915 tarihi yerine, bu tutuklamaların yapıldığı 24 Nisan’ı öne çıkarmasıdır.
Bir yandan cephelere asker, mühimmat ve ihtiyaç maddelerinin sevk ve idaresiyle meşgul olan iktidar partisi İttihat ve Terakki, diğer yandan da ülke içinde geniş çaplı olaylara neden olacağını öngördüğü Ermeni hareketine karşı tedbir arar. Bu süreçte önce Ermenilerin elindeki kaçak silahlara el koyulması ve ordudaki Ermenilerin silahlı görevlerden uzaklaştırılması yoluna gidilir. Bu tedbirin uygulanması için ilgili birimlere gönderilen emirde “Ermeniler içinde devlete sadakatle bağlı olanlara zarar verilmemesi” ifadesinin yer alması da ilgi çekicidir. Doğu Anadolu’daki Ermeni hareketinin hız kesmemesi üzerine Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın emriyle bu olayların büyümesinde rolü olduğu düşünülen, aralarında din adamları, öğretmenler, doktorlar, gazeteciler, hukukçuların olduğu öne sürülen bir grup Ermeninin tutuklanması gündeme gelir. Talat Paşa, 24 Nisan 1915’te Ermenileri silahlandıran ve isyanlara sevk eden Hınçak, Taşnak ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması ve bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin uygun yerlerde toplanmaları talimatını içeren genelgeyi yayınlar.
Prof. Dr. Yusuf Sarınay, 1916 yılında yayınlanan bir Osmanlı belgesine dayanarak, genelge sonucunda, o tarihte İstanbul’da ikamet eden 77.735 Ermeni’den ihtilal hareketlerine iştirak eden 235 kişinin tutuklandığını, diğerlerinin huzur ve rahat içinde iş ve güçleriyle meşgul olduklarını vurgular. Ayrıca Aydın, Samsun, Kayseri, Sivas, Elazığ, Urfa, Diyarbakır ve Antep’te 321 kişinin tutuklandığını, toplam komite mensubu sayısının 556’ya ulaştığını belirtir. İstanbul’da tutuklanarak Çankırı ve Ayaş’a gönderilen bu kişilerden bir kısmının suçsuz bulunarak serbest bırakıldığı, bir bölümünün ise kendileri veya aileleri tarafından verilen dilekçeler sonucu çok geçmeden evlerine döndükleri, Sarınay’ın verdiği bilgiler diğer arasındadır. Geri kalan tutukluların savaş sonuna kadar hapishanede tutulduklarının altını çizen Sarınay, soykırım gibi bir eylem niyeti bulunsa, önce bu ele geçirilmiş isimlerin rahatlıkla katledilebileceğini ancak bunun gerçekleşmediğini söyler. Verilen sayılar ve tutuklama/sürgün sürecinde yaşanılanlar, Osmanlı Devleti’nin Ermenileri topyekun aynı kefeye koymadığını, yalnızca büyük toplumsal olayların önüne geçebilmek için birtakım sert tedbirlere başvurmak amacıyla hareket ettiğini gösterir. Bu noktada ilgi çekici bir husus, 24 Nisan’ı “Soykırımı Anma Günü” olarak kabul edenlerin, Ermenilerle birlikte Müslüman ahaliyi de ilgilendiren, ve çok daha geniş çaplı bir uygulama olan Sevk ve İskan Kanunu’nun çıktığı tarihi (27 Mayıs 1915) değil, tutuklamaları öne çıkarmalarıdır.
Soykırım tezini savunan Gomidas Enstitüsü Direktörü tarihçi Ara Sarafyan, Yusuf Sarınay’ın makalesine cevaben yazdığı yazıya, 24 Nisan’da entelektüeller, toplum liderleri ve siyasi eylemcilerin Ayaş ve Çankırı’daki “toplama kampları”na götürüldükleri; çok sayıda insanın tasfiyesinin ve akabinde Osmanlı topraklarındaki bütün bir halkın sürgünü ve katlinin ardından bu tarihin “Ermeni Soykırımı’nı anma günü”ne dönüştüğü kabulüyle başlar. Sarınay’ın dayandığı belgeleri, yer yer sayıları doğru bulmakla birlikte, yanlı olmakla suçlayan Sarafyan, kendi tezini 1919’da yazılmış bir Ermeni kroniğine ve kimi tanıklıklara dayandırarak, tutuklanan ve sürgüne gönderilen Ermenilerin tamamına yakınının öldürüldüğünü iddia eder.
Görünen o ki Ermenileri bağımsızlığa götüreceklerine inanılan lider kadronun 24 Nisan’da tutuklanması çerçevesinde bir tarihyazımı geliştirilmiştir. Osmanlı Arşivleri’nde çalışmadan bu konuyla ilgili bilgi üretmenin mümkün olmadığı bir ortamda “soykırım anması” için neden daha kitlesel bir karar olan Sevk ve İskan Kanunu’nun çıktığı tarihin değil de komite üyesi veya değil, sınırlı sayıda Ermeni vatandaşın tedbiren tutuklandığı günün baz alındığı sorusu hâlâ ortadadır. Zira 24 Nisan tarihinde tutuklanan Osmanlı vatandaşı Ermenilerin ahvali üzerinde oldukça ciddi bir tartışma söz konusudur.