Yazar: MUSTAFA ÖZDEMİR
Danışman: Y.DOÇ.DR. KENAN KIRKPINAR
Yer Bilgisi: Dokuz Eylül Üniversitesi / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü
Konu: Tarih
Doktora Tezi (2007)
Özet: “Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyılda başlayan güç kaybı, XIX. yüzyılda, özellikle Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımının etkileriyle parçalanmaya dönüştü. Oluşan ayrılıkçı milletçilik hareketi Osmanlı toplumu içinde, öncelikli olarak Sırp, Rum, Bulgar, Romen gibi Hıristiyan unsurlar sonradan da Arap, Arnavut gibi Müslüman unsurlar arasında yaygınlık kazanmaya başladı. Bu hareketlerin giderek güç kazanması Pax Ottomana da denilen Osmanlı birlik ve beraberlik anlayışına ağır darbeler indirdi. I. Dünya Savaşı başlarında, daha önceki dönemde ortaya çıkan ayrılıkçı Balkan milliyetçiliğinden etkilenen Anadolu Rum ve Ermenileri arasında, itilaf güçlerine casusluk yapma ya da altıncı kol olarak da nitelenebilecek çeteleşme faaliyetleri olarak nitelenebilecek hükümet aleyhinde faaliyetler görülmeye başladı. Oluşan bu sürecin gerek yerli Müslüman tebaaya, gerekse cephelerdeki Osmanlı ordu birliklerine zarar vermeye başlaması üzerine hükümetçe zararlı faaliyetleri görüldüğü tespit edilen Ermeni, Rum topluluklarının, ardından gerçekleşen Şerif Hüseyin İsyanı’ndan dolayı da bazı Arap topluluklarının zorunlu olarak ikamet bölgeleri değiştirildi. Hükümet kararıyla gerçekleştirilen bu uygulamanın yanı sıra işgal edilen bölgelerden özellikle de Doğu Anadolu, Mezopotamya ve Suriye’den kendiliğinden Anadolu’nun işgal edilmemiş bölgelerine Müslüman unsurların göçleri de gerçekleşti. Bu oranda kapsamlı demografik hareketlilik esnasında bazı problemlerin çıkması kaçınılmazdır. İttihat ve Terakki Hükümeti elinden geldiği ölçüde bu problemleri gidermeye çalışmasına rağmen kimi zamanlarda yetersiz kaldı. Bu yüzden bilinçli olarak yapılan suçlamaların aksine Osmanlı hükümetinin soykırım yapmadığı, elinden geldiği ölçüde toplumlar arası çatışmaları engellemeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Topyekün bir savaşa dâhil olmuş birçok devletin yapacağı gibi Osmanlı Devleti de sınırları içinde gerçekleşen sivil ya da asker topluluklarına yönelik gerçekleşen saldırıları, düşman devletlerle işbirliği ve casusluk faaliyetlerini engellemek amacıyla kendi gücünü aşacak bir oranda zorunlu göç ettirme politikasını izlemek mecburiyetinde kalmıştır.”