27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu’nun içeriğini ve kapsamını tartışan metinde konuya ilişkin farklı yorumlamalar ve bunlardan hareketle varılan çıkarımlar açıklanıyor.
Tehcir kararının kapsamı, Türk ve Ermeni tarihyazımlarında farklılaşan, iki tarafın da temel tezini ortaya koymalarında kritik öneme sahip bir nokta. Tehcir kararının İmparatorluk topraklarının tümündeki her Ermeni’yi kapsayıp kapsamadığı sorusunun önemi, bu sorunun cevabının 1915 Olaylarının bir soykırım olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine işaret etmesi noktasında yoğunlaşıyor. Bu olayların soykırım kabul edilebilmesi için sistematik, devlet eliyle yürütülen ve planlı bir katliamın varlığının bilinmesi gerekiyor. Türk tezi önceden kararlaştırılmış, Ermenilerin tamamen ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir projeyi reddederken, Ermeni tezi de tehcir kararının Ermenileri topyekun ortadan kaldırma hedefini örtbas eden bir şey olarak görür ve olayları bir soykırım olarak tanımlar.
Guenter Lewy’nin de dikkat çektiği gibi tehcir kararının kapsamından önce kararın kendisi değerlendirilmelidir: Bu Osmanlı yöneticilerinin ileri sürdüğü gibi devam eden savaşta Ruslarla devlet otoritesine karşı gelen ve tahrip edici faaliyetlerde bulunan Ermenileri etkisiz kılmak için zorunlu olarak alınan bir karar mıydı, yoksa Ermeni tarihçilerin iddia ettiği gibi koşullar geliştikçe ortaya çıkan bir acil eylem planı değil, İmparatorluğu bütün Türk olmayan unsurlardan arındırma isteği ve Turan politikasının planlı programlı bir yansıması mıydı? Lewy’nin kişisel görüşü tehcir kararının önceden düşünülmüş, daha büyük çaplı bir planın bir parçası olmadığıdır. Lewy’nin görüşüne katılan bir isim de Ermenilerin ortadan kaldırılmasının dönemin merkezî politikasında yeri olmadığını savunan Andrew Mango’dur. Ermeni tezini savunan isimlerden en tanınanlarından Vahakn Dadrian ise tehcir kararının devletin özenle organize ettiği bir yok etme planının bir parçası olduğunu, çoğulcu bir toplum olan Osmanlı’yı homojen bir topluma dönüştürme düşüncesinin bir sonucu olduğunu dile getirir. Dadrian’a göre “Ermenilerin öngörülen imhası yabancı, uyumsuz ve huzursuzluk yaratan diğer ulusların hedef alındığı kapsamlı bir planının bir aşaması”ydı.
Ermeni tezinin tehcir kararını nasıl değerlendirdiği düşünüldüğünde kararın kapsamı hakkında ne tür görüşler sunduğu rahatlıkla anlaşılabilir: Tehcir kararı, herhangi bir istisna gözetmeden devlet sınırları içinde bulunan bütün Ermenileri kapsayan, Ermeni toplumunu bir bütün olarak hedef alan ve bu anlamda herhangi bir ayrım gözetmeyen bir karardı. Dolayısıyla sistematik, planlı ve topyekun bir imha olarak tanımlanan soykırım kavramına tamamen uyuyordu. Ermeni tezine yakın duran isimler, bu noktada zaman zaman farklılaşmaktadır. Olanları bir soykırım olarak niteleme yanlısı olan Hilmar Kaiser ve Donald Bloxham, Dadrian’ın tehcir kararının bir “paravan” olduğu görüşüne katılmaz; olaylar soykırım olarak gelişmişse de bunun önceden planlı olmadığını savunur.
Türk tezinde ise kararın sınırlı olduğu görüşünün ön plana çıktığını, bu sınırın da terör ve anarşiye bulaşmış kişiler etrafında çizildiğini görüyoruz. Bu görüş Ermeni toplumunun her kesiminden- siyasi liderler, gazeteciler, doktorlar, vs.- insanın karar kapsamına alındığı fikrini reddeder ve devlet için bir tehlike oluşturmayan gruplara dokunulmadığını öne sürer. Elbette bu süreçte yalnızca çete liderlerinin, terör faaliyetlerine karışan kişilerin “ayıklandığını” iddia etmek doğru olmaz. Kararın uygulanması aşamasında suçluyu masumdan ayırt etmenin ne kadar zor olduğunu ve bunun her zaman başarılamadığını Türk tezini savunan birçok isim dile getirmiştir. Bunun dışında Arnold Toynbee, Justin McCarthy gibi isimler uygulamalarda bölgeden bölgeye ciddi farklılıklar olduğunu, bu farklılıkların coğrafi koşullar, yerel yetkililerin tutumları gibi noktalarda ortaya çıktığını ifade etmiştir.
Türk tezi, tehcir kararının zor durumdaki kadınları, askerî imalathane çalışanlarını, Ermeni misyonerleri, devlet hizmetinde bulunan Ermenileri, kısacası zararlı faaliyetlere bulaşmamış Ermeni vatandaşları kapsamadığını savunurken Dahiliye Nezareti’nden çeşitli yerel yönetim merkezlerine çekilen ve bölgede bulunan Ermenilerin yerlerinden edilmemesini salık veren telgrafları kanıt gösterir. Bunun dışında tehcir sırasında Ermenilerin canına ve/veya malına zarar veren kimselerin idam dahil çeşitli cezalara çarptırıldığını gösteren belgelere de sıklıkla başvurulur. Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Mim Kemal Öke ve Salahi Sonyel gibi isimler, 30 Mayıs ve 10 Haziran tarihli tehcir kararnamelerinin içerdiği maddeler bakımından bir topyekun imha niyeti olasılığını ortadan kaldırdığını ifade eder. Bu kararnamelerde rastladığımız maddelerden bazıları şöyledir: “Yer değiştiren Ermenilerin taşınabilen mülklerini ve hayvanlarını yanlarına alma hakkı vardır”, “Yerel yetkililer, yol boyunca Ermenilerin can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüdür”, “Ermenilerin geride bıraktığı mallar koruma altına alınacaktır, malların değeri hesaplandıktan sonra uygun yerlerde saklanacaktır”. Bu kararnamelerde Ermeni kiliselerinde bulunan resim ve kutsal kitapların yeni Ermeni yerleşim bölgelerine gönderilmesi konusunda bile bir talimat bulunması, planlı bir soykırım düşüncesinin mevcudiyeti noktasında soru işaretleri doğuruyor.
Dadrian’ın “yok edici bir niyet en iyi yok edici bir sonuçta gözlemlenir” şeklindeki yorumlamasına karşılık Lewy, niyetin esasen yok edici olmadığını, katliamlardan söz etmek mümkün olsa da önemli bir kısım Ermeni’nin tehcir kararının dışında kaldığını yazar. Buna örnek olarak da İstanbul’daki çekirdek Ermeni nüfusu ve İzmir’deki Ermeni topluluğunu gösterir. Hatta İzmir’de çok sayıda silah barındırdıkları gerekçesiyle idam edilmeleri istenen yedi Ermeni’nin halkın yoğun tepkisi sonucu bu karardan kurtulduklarından bahseder. Lewy’ye göre Halep’teki Ermeni nüfusun büyük bir kısmı da savaştan sağ çıkmayı başarmıştır. Tehcir kararının bütün Ermenileri kapsamadığını; çünkü Osmanlı’nın özellikle Batı üzerinde daha da olumsuz bir etki bırakmak istemediğini savunan görüşe de karşı çıkan Lewy, bunun geçerli bir görüş olmadığını dile getirir.
Belgelerle tehcirden muaf tutulduğunu bildiğimiz Ermenilerin yanı sıra, bir kısım Ermeninin de suçsuzlukları anlaşıldığında evlerine geri dönmelerine izin verildiğini veya ülkede bulunan diplomatların araya girmesiyle serbest bırakıldıklarını biliyoruz.
Kaynakça
Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey- A Disputed Genocide (Salt Lake City: The University of Utah Press, 2005)
Mim Kemal Öke, Yüzyılın Kan Davası: Ermeni Sorunu (İstanbul: Aksoy Yayıncılık, 2000)
Vahakn Dadrian, History of the Armenian Genocide: Ethnic Conflict from the Balkans to Anatolia to the Caucasus (Providence/Oxford: Berghahn Books, 2005)
Vahakn Dadrian, The Documentation of the World War I Armenian Massacres in the Proceedings of the Turkish Military Tribunal, International Journal of Middle East Studies 23, no. 4 (Kasım 1991): 549-576.