LOZAN ANTLAŞMASI VE SONRASINDA ERMENİ MESELESİ NASIL BİR HAL ALDI?

Yazı: ermenisorunu.gen.tr  ///  01.12.2019

LOZAN ANTLAŞMASI VE SONRASINDA ERMENİ MESELESİ NASIL BİR HAL ALDI?

Bu metinde, Sevr Antlaşmasıyla kıyaslanarak Lozan Barış Antlaşması’nın Ermeniler tarafından nasıl değerlendirildiği ve Türk tarafının buna verdiği karşılık ile antlaşmadan sonraki süreç değerlendiriliyor.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması konusunda genel Türk ve Ermeni görüşlerinin farklılaştığını söylemek gerekir. Türk tarafı, Lozan’dan önce, 16 Mart 1921’de Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan Barış Antlaşması, aynı tarihli Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması ve 13 Ekim 1921 tarihli Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanan Dostluk Antlaşmasıyla zaten en azından diplomatik anlamda çözümlendiğini savunurken, Ermeniler Lozan’ı geçersiz ve hükümsüz olarak değerlendirir.

Ermeniler açısından Lozan Barış Antlaşması’nı geçersiz kılan en önemli nedenlerden biri, kendileriyle ilgili pek çok madde ve hüküm içeren Sevr Antlaşması’nın aksine bu antlaşmada Ermeni meselesiyle ilgili doğrudan herhangi bir hüküm bulunmamasıdır. Ermeniler dahil olmak üzere Osmanlı Devleti’nden ayrılacak olan halklara siyasi özerklik tanınmasını öngören, kurulacak bir Ermenistan devletinin bağımsızlığını ve özgürlüğünü kabul eden Sevr Antlaşması, aynı zamanda Osmanlı’nın altı vilayetinin elden çıkmasını, bunun üzerindeki bütün haklardan vazgeçilmesini öngörüyordu. Antlaşmanın Ermeniler açısından en önemli maddelerinden biri de “Ermeni olaylarından” sorumlu olanların İtilaf Devletlerince kurulacak mahkemelerde yargılanmasına ilişkindi.

Dolayısıyla Lozan Antlaşması’nda bu hükümlerin hiçbirinin olmaması, üstüne Ermenileri doğrudan ilgilendiren bir maddenin dahi bulunmaması, antlaşmanın Ermenilerle olan ilişkisinin azınlık ve vatandaşlık konularıyla ilgili maddeler üzerinden dolaylı olarak tesis edilmesi, antlaşmanın Ermeniler için neden geçersiz kabul edildiğini anlaşılır kılıyor. Ermeniler bu bağlamda Sevr Antlaşması ile varlığının teyit edildiğini düşündükleri soykırımın zaman aşımına tabi olacak bir suç olmadığını, bu yüzden de Lozan Antlaşması’nda yer almamasının hukuka aykırı olduğunu savunur. Buna karşılık Türk tezi de Lozan Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın ardıl devleti olmasına ilişkin hen türlü yükümlülüğü kapsadığını, bu bakımdan objektif ve çok taraflı ilişkileri düzenleyen bir antlaşma olduğunu ifade eder; Türkiye-Ermenistan ikili ilişkileri ile başta sözü edilen antlaşmalarla zaten düzenlenmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla Ermenilerin Lozan Antlaşması boyunca ve ardından gösterdikleri çabalar tamamen siyasi ve başarısız olmuş uğraşlar olarak yorumlanır.

Lozan’dan istediklerini elde edemeyen Ermeniler, bu süreçten sonra dünyanın çeşitli yerlerine yerleşmeye başladı. Gittikleri ülkelere intibak etme çabasında olan Ermenilerin bu zaman diliminde siyasi faaliyetlerine kısmen ara verdikleri söylenebilir. Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra artan Ermeni milliyetçiliği bu durumu değiştirmiştir. Özellikle Sovyet Rusya’nın bir Ermeni anavatanı düşüncesini desteklemesi ve kendisini tüm Ermeni meselerinde yetkili addetmesi, Ermenileri topraklarına dönmeye davet eden “Anavatana Dönüş” projesini hayata geçirmesi gibi nedenlerle ateşlenen Ermeni milliyetçiliği, bu dönemde bir soykırım kabulünü iyice benimseyerek temel bir ideoloji haline getirmeye başladı. Bazı Türk tarihçiler, bu noktada dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olan Ermenileri bir arada tutma, asimilasyonun önüne geçme gibi saiklerin son derece etkili olduğunu savunur. Bu girişim başarıya ulaşmış gözükmektedir: Soykırımın 50. yılı kabul edilen 1965’te birçok ülkede törenler düzenleyen Ermeni diasporası, çok sayıda soykırım anıtının dikilmesine de önayak olmuştur.

1970-1980 yılları arasında da 32’si diplomat 50 kişinin ölümünden sorumlu olan ASALA terör örgütünün faaliyetlerinden bahsetmek mümkündür. İlerleyen zamanlarda birçok kitap, makale yayını, sergi, konferans gibi yollarla tezini duyuran Ermeniler, bu çalışmalarında yakın zamana kadar Türkiye’den herhangi bir karşılık bulamamıştı. Kimileri tarafından bir kabul etme durumu olarak yorumlanan bu sessizlik, daha sonra Türkiye’nin arşiv ve tarihî belge çalışmalarına odaklanması, araştırmacılara daha açık ve uygun bir ortam sağlaması, daha yoğun bilimsel çalışmalarda bulunmasıyla bozuldu.

Kaynakça

İsmet İnönü, “Önsöz”, Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, tr. Seha L. Meray, (Ankara, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1969, pp. v-ix.

Ali Naci Karacan, Lozan , İstanbul, Milliyet Yayınları, 1971, s. 77, 78-80, 186-200; Ali Fuad Erden, İsmet İnönü, İstanbul, Bilgi Yayınları, 1952, s. 167-176.

Ömer Turan, The Armenian Question at the Lausanne Peace Talks “The Armenians in the Late Ottoman Period”, 1, (2001), s.207-238.